İnsanlara Soru Yöntemiyle Doğru Olanı Göstermek
Hz. İbrahim şirk koşan kavmine, taptıkları putların hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini soru sorarak düşündürtmüştür:
... Sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? (Enbiya Suresi, 66)
Soru sormak, insanların
kendi mantıklarını kullanarak içinde bulundukları durumu fark
etmelerini sağlamaktadır. Bu çok önemli bir tebliğ yöntemidir. Allah'ı
inkar eden insanlar samimi ve hikmetli sorular karşısında çok büyük bir
hezimete uğrarlar. Çünkü Allah'ın varlığı apaçık delillerle
ortadadır. Allah'ın dininden yüz çevirerek ve Allah'ı unutarak bir
hayat kurmanın büyük bir aldanış olacağı açıktır. Akıl ve vicdan
sahibi olan insanlar Allah'ın sonsuz güç ve kudretini kavrar, O'nun
herşeye güç yetirdiğini, sonsuz ilim ve hikmet sahibi olduğunu bilir
ve tüm hayatlarını Allah'ın rızası üzerine kurarlar. Şeytanın
etkisiyle bu gerçekleri düşünmeyen, gaflet içerisindeki insanları
uyandırmanın etkili bir yolu ise, onları bu gaflet uykusundan
uyandıracak, dikkatlerini açacak sorular sormaktır. Nitekim Allah
Kuran'ın pek çok ayetinde, insanları çeşitli sorularla düşünmeye davet
etmektedir:
Şimdi siz,
içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan
indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu
tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi
gördünüz mü? Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa
onu inşa eden Biz miyiz? Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu),
hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık. Şu halde büyük Rabbini ismiyle
tesbih et. (Vakıa Suresi, 68-74)
Müminler din ahlakını
anlatırken karşılarındaki kişinin durumuna, şuurunun açıklığına ve
vicdanlı davranıp davranmamasına göre birçok yöntem deneyebilirler.
Eğer tebliğ yapılan kişi Allah'ın ayetlerine karşı duyarlı, vicdanı
açık bir kişiyse, Allah'ın izniyle din ahlakını kavraması çok kolay
olur. Fakat Hz. İbrahim'in karşısındakiler gibi kibirli ve zalim bir
topluluk ise, bu durumda onları bir şekilde "uyandırmak", gaflet
halinden çıkarmak, fikren sarsmak gereklidir. Böyle insanlar
kibirlerinden dolayı doğruları göremeyecek, görseler de kabul
etmeyecek bir şuursuzluk içerisindedirler. İnatla kendi inançlarının
doğruluğunu savunur ve farklı bir fikri dinlemeye bile tahammül
edemezler. İşte böyle bir durumda karşı tarafın savunduğu fikri
çürütmek için o kişiye sorular sormak, en hikmetli ve en çabuk sonuç
verecek yöntemlerden biridir. Böylece kişi kendi savunduğu sapkın
inancında çelişkiye düşecektir. Ve kendi akılsızlığına, batıl ve
sapkın bir inanca nasıl saplandığına bizzat kendisi şahit olacaktır.
Soru sormanın bir diğer
önemi de karşı tarafın anlatılanlar üzerinde düşünmekten kaçmasını
engellemektir. Çünkü insan, Kuran'da belirtildiği üzere tartışmaya
açık bir varlıktır. Dolayısıyla farklı bir fikrin anlatılması
karşısında, birçok kişi genellikle karşı saldırıya geçip kendi fikrini
savunmaya çalışacaktır. Bu verimsiz tartışmayı engellemenin bir
yöntemi, soru sormak ve böylece kişiyi kendi fikrini sorgulamaya
yöneltmektir. Şeytan, insanların Allah'ın, ahiret gününün, cennet ve
cehennemin varlığı gibi önemli konular üzerinde düşünmelerini
engellemek istediğinden, onları daima gerçeklerden kaçacakları bir
tavra yöneltmeye çalışır. Soru yöntemi bu gibi kişilere karşı
kullanılabilir ve söz konusu kişilerin Allah'ın varlığı, dünya hayatının
amacı, ölümden sonra neler olacağı, hesap günü gibi belki de daha
önce hiç düşünmedikleri gerçekler üzerinde düşünmeleri sağlanabilir.
Tebliğde Cesur ve Açık Sözlü Davranmanın Önemi
Hz. İbrahim Allah'ın hidayet verdiği ve insanları iman etmeye çağırmakla görevlendirdiği kutlu bir elçisidir. O, her elçi gibi insanları doğru yola, Allah'ın rızasını kazanmaya, ahiret için yaşamaya ve güzel ahlaklı olmaya çağırmıştır. Elçilerin bu davetleri sırasında kullandıkları yöntemler, konuları anlatış şekilleri, üslupları her Müslümana örnek olmalı, her Müslüman insanları din ahlakına davet ederken bu mübarek insanlar gibi konuşmalı ve davranmalıdır.
Hz. İbrahim Allah'ın hidayet verdiği ve insanları iman etmeye çağırmakla görevlendirdiği kutlu bir elçisidir. O, her elçi gibi insanları doğru yola, Allah'ın rızasını kazanmaya, ahiret için yaşamaya ve güzel ahlaklı olmaya çağırmıştır. Elçilerin bu davetleri sırasında kullandıkları yöntemler, konuları anlatış şekilleri, üslupları her Müslümana örnek olmalı, her Müslüman insanları din ahlakına davet ederken bu mübarek insanlar gibi konuşmalı ve davranmalıdır.
Peygamberlerin Allah'a
iman etmeye ve daha önceki sapkın inançlarını terk etmeye davet
ettikleri toplumlar genellikle söz anlamayan azgın insanlardan
oluşmaktadır. Ancak Rabbimizin Peygamberimiz (sav)'e "Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur..." (Şura Suresi, 15)
ayetiyle de emrettiği gibi, tüm elçiler tebliğlerinde Allah'ın razı
olacağı şekilde davranmışlar ve üstün bir ahlak göstermişlerdir. Hz.
İbrahim'in karşısında da atalarının batıl dinine son derece bağlı olan
tartışmacı bir kavim vardır. Hz. İbrahim onlara şirk sisteminin
saçmalığını gösterdiği halde, kendisiyle tartışmaya girmişlerdir:
Kavmi onunla
çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz
benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin
O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim
hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi
kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? Hem siz, O'nun
haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaktan
korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde
'güvenlik içinde olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak
sahibidir? Eğer bilebilirseniz." İman edenler ve imanlarını zulümle
karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete
ermişlerdir. Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir.
Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin,
hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Enam Suresi, 80-83)
Hz. İbrahim'in
tebliğinde en dikkat çeken hususlardan biri de samimiyeti ve açık
sözlülüğüdür. Allah'ın varlığını anlatırken karşısındaki kişilerin
vicdanlarına yönelik, etkili söz söylemektedir. Onları açıkça uyarmakta,
sadece Allah'tan korkmaya davet etmektedir. Bu ise, onlara ve ortak
koştukları putlarına karşı ne denli cesur, dirayetli ve karalı
olduğunu göstermektedir. Hz. İbrahim, kavminin inancının sapkınlığını,
saçmalığını samimi bir anlatım ve etkileyici üslupla ifade
etmektedir. Bu, Allah'ın Kuran'da iman edenlere bildirdiği bir
emridir:
İşte bunların,
Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir,
onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz
söyle. (Nisa Suresi, 63)
Kavminin tümü kendisine
karşı iken, Hz. İbrahim'in Allah'a olan derin imanından kaynaklanan
şevki ve kararlılığı, çarpıcı, samimi ve akılcı üslubu her vicdanlı
insanı etkileyecek bir tavır üstünlüğüdür. Ancak kavmi, hiçbir sözü
anlamaya yanaşmayan cahil bir topluluk olduğu için, Hz. İbrahim bundan
sonra başka yöntemler denemiştir. Onların tartışmacı üsluplarına
Allah'ın ayetlerinde de bildirdiği gibi, en güzel şekilde karşılık
vermiştir. Allah bir ayette iman edenlere şu şekilde emretmektedir:
Eğer seninle
çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi
Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de
teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete
ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca
tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir. (Al-i İmran
Suresi, 20)
Planlı Davranmak ve Aşamalı Olarak Düşünmek
Planlı Davranmak ve Aşamalı Olarak Düşünmek
Önceki bölümde de
üzerinde durduğumuz gibi Hz. İbrahim, kavmini Allah'a iman etmeye
davet ederken türlü planlar yapmış ve çok farklı yöntemler izlemiştir.
Bu yöntemlerden biri de, olası tehlikeleri ve alabileceği tepkileri
düşünerek önceden çeşitli önlemler almaktır. Kuran'da peygamberlerin
Allah'ın vücutça ve ilimce desteklediği, üstün bir hikmet, anlayış ve
kavrayış yeteneği verdiği, Allah'ın ilhamıyla çok akılcı ve etkili
tedbirler alan, basiret sahibi kullar oldukları haber verilmektedir.
Hz. İbrahim'de de bu üstün özellikler en kamil şekilde ortaya
çıkmaktadır. O, Allah'ın kendisine verdiği sorumluluğu en güzel
şekilde yerine getirmiş, insanları hidayet yoluna davet etmek için
elindeki tüm imkanları sonuna kadar kullanmıştır.
Hz. İbrahim'in
karşısında çok kalabalık bir topluluk vardır. Üstelik bu topluluk onu
öldürmekle, taşlamakla ve yurdundan sürmekle tehdit etmektedir. Hz.
İbrahim ise, kendisine türlü tuzaklar kurmaya çalışan bu müşrikleri
mutlaka yanından uzaklaştırmak istemektedir. Bunun için de onlara
"hastayım" demiştir:
Hani babasına ve
kavmine demişti ki: "Sizler neye tapıyorsunuz? Birtakım uydurma
yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz? Alemlerin Rabbi
hakkındaki zannınız nedir?" Sonra yıldızlara bir göz attı. "Ben,
doğrusu hastayım" dedi. Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya
başladılar. (Saffat Suresi, 85-90)
Hz. İbrahim'in,
söylediği sözle inkarcıları yanından uzaklaştırması son derece
hikmetli ve akılcı bir tavırdır. Çünkü onun hasta olduğunu duyan
kişiler, kendilerince bir zarar görmemek için ondan uzaklaşmış,
böylece Hz.İbrahim'e bir zarar verememişlerdir. Bu şekilde yalnız
kalan Hz. İbrahim, putları kırmak için de zaman kazanmıştır. Eğer
böyle birşey söylememiş olsa, inkarcı kavmi yanından ayrılmayacak, o
da putları kırıp tuzak hazırlama imkanı bulamayabilecekti. Hz.
İbrahim'in insanları şirk gibi bir günahtan arındırmak için gösterdiği
bu ince plan, onun Allah korkusu, Allah sevgisi ve iman gücüyle
hareket ettiğinin en güzel örneklerindendir. Allah'ın kendisine
verdiği tebliğ sorumluluğunu yerine getirmek için çok büyük bir
cesaret ve kararlılıkla, hiçbir zorluk karşısında yılmadan gayret
etmiştir. İnsanlardan hiçbir karşılık beklememiş, kötülüklere iyilikle
karşılık vermiş, bunları yaparken de sadece Allah'ın rızasını
hedeflemiştir.
Kuran'da "bir şeyi
kusurlu göstererek zalimlerin elinden kurtarma" ile ilgili bir örnek
daha verilmektedir: Bu örneklerden biri, Hz. Musa ile birlikte
yolculuk eden Hz. Hızır kıssasında yer alır. Ayetler şu şekildedir:
Böylece ikisi
yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi.
(Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun,
sen şaşırtıcı bir iş yaptın." (Kehf Suresi, 71)
"Gemi, denizde
çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü)
ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." (Kehf
Suresi, 79)
Allah'ın özel bir ilimle desteklediği kutlu bir kulu olan Hz. Hızır'ın gemiyi delişinde de çok büyük bir akıl, basiret ve ileri görüşlülük dikkati çekmektedir. Ayetlerde Hz. Hızır'ın Allah'a güçlü imanıyla, tevekkülü, teslimiyeti ve daha birçok özelliğiyle övülen, her hareketi hayır ve hikmet üzere olan bir kul olduğu bildirilmektedir. Hz. Hızır bir gemiyi delmiştir ve bunu yaparken çok önemli birkaç amacı vardır. İleride bu gemidekilere ve gemiye zarar verecek zorba bir kral olduğunu bilmekte, merhametiyle hemen yoksulların yardımına koşmaktadır. Onların sıkıntı içine düşmelerini, zorba kimselerden zulüm görmelerini engellemek istemiştir. O nedenle de yoksulluk ve ihtiyaç içinde olan bu insanları korumak için hemen gemilerinde bir delik açmış, böylece gemiyi eksik ve kusurlu göstererek zalimlerin elinden kurtarmıştır. Bu arada gemiyi makul ölçülerde, tekrar tamir edildiğinde kolayca kullanılabilecek şekilde tahrip etmiştir. Böylece gemiyi gören kişi kusurlu zannedecek ve el koymaktan vazgeçecektir. Ancak müminler, zorba kişilerin mallarını gasp etme tehlikesi ortadan kalktıktan sonra gemiyi kolaylıkla yeniden tamir edip, kullanılabilecek hale getireceklerdir.
Allah'ın özel bir ilimle desteklediği kutlu bir kulu olan Hz. Hızır'ın gemiyi delişinde de çok büyük bir akıl, basiret ve ileri görüşlülük dikkati çekmektedir. Ayetlerde Hz. Hızır'ın Allah'a güçlü imanıyla, tevekkülü, teslimiyeti ve daha birçok özelliğiyle övülen, her hareketi hayır ve hikmet üzere olan bir kul olduğu bildirilmektedir. Hz. Hızır bir gemiyi delmiştir ve bunu yaparken çok önemli birkaç amacı vardır. İleride bu gemidekilere ve gemiye zarar verecek zorba bir kral olduğunu bilmekte, merhametiyle hemen yoksulların yardımına koşmaktadır. Onların sıkıntı içine düşmelerini, zorba kimselerden zulüm görmelerini engellemek istemiştir. O nedenle de yoksulluk ve ihtiyaç içinde olan bu insanları korumak için hemen gemilerinde bir delik açmış, böylece gemiyi eksik ve kusurlu göstererek zalimlerin elinden kurtarmıştır. Bu arada gemiyi makul ölçülerde, tekrar tamir edildiğinde kolayca kullanılabilecek şekilde tahrip etmiştir. Böylece gemiyi gören kişi kusurlu zannedecek ve el koymaktan vazgeçecektir. Ancak müminler, zorba kişilerin mallarını gasp etme tehlikesi ortadan kalktıktan sonra gemiyi kolaylıkla yeniden tamir edip, kullanılabilecek hale getireceklerdir.
Ayetlerin devamında Hz.
Hızır Allah'ın emirlerini tereddütsüz uygulayan, merhamet ve
şefkatiyle dikkat çeken, iman edenlere düşkünlüğü ve
yardımseverliğiyle tanınan, sabrı ve kararlılığıyla övülen hikmet sahibi
bir kul olduğu anlatılmaktadır. (Detaylı bilgi için bkz. Kehf
Suresi'nden Ahir Zamana İşaretler, Harun Yahya)
Hz. İbrahim de inkarcı
kavimle mücadele ederken kurduğu bir plan gereği, kavminin bir ilah
olarak görüp, taptıkları putların hepsini kırmış, ancak bir tanesini
sağlam bırakmıştır. Bunu gören insanlar Hz. İbrahim'i putları kırmakla
suçlamış ve onu kendilerince cezalandırmak istemişlerdir. İşte Hz.
İbrahim'in inkar edenlere yönelik hazırladığı plan -daha önce de
belirttiğimiz gibi- burada ortaya çıkmaktadır:
"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." (Enbiya Suresi, 63)
Hz. İbrahim'in bu
cevabıyla, taştan, tahtadan putların tüm kainatı yönlendirdiğine,
canlılar üzerinde hakim olduğuna inanan putperest kavmi çok büyük bir
çıkmaza girmiş, küçük düşmüş, hiçbir cevap verememiştir. Çünkü bu
putların hiçbir güçü olmayan, cansız, taş ve tahta parçalarından
heykeller oldukları açıktır. Bu apaçık gerçeği kabul etmekten başka
çareleri olmadığı ortadadır. Ancak vicdanen ve kalben inandıkları bu
gerçekleri açıkça söyleyemezler. Bunu yapmalarının nedenlerinden biri
ise Allah'ın Kuran'da da bildirdiği gibi "zulüm ve büyüklenmeleri"dir. (NemlSuresi, 14)
Hz. İbrahim'in
tebliğinde vurgulanacak bir diğer önemli konu ise, onun yeni bir
anlatıma başlamadan önce, kavminin tüm çarpık inançlarını tamamen
ortadan kaldırmış olmasıdır. Allah Hz. İbrahim'e çok büyük bir hikmet,
üstün bir anlayış ve tebliğ gücü vermiştir. Kavmini Allah'a iman
etmeye davet ederken en hikmetli, en etkili ve en akılcı üslubu
kullanmıştır. Allah'ın ilhamıyla kavminin çarpık dinini tamamen
ortadan kaldırmış, şirk dininin ne kadar büyük bir yanılgı ve
sapkınlık olduğunu en etkili şekilde ortaya koymuştur. Böylece
Rabbimizin insanlara uyarıcı-kurtarıcı olarak gönderdiği ve alemlere
üstün kıldığı bu mübarek elçisi, Allah'ın izniyle, batıl bir anlayışın
yerine Allah'ın varlığına, O'nun üstün güç ve kudretine iman etmeye
dayalı, hak olan bir bakış açısı yerleştirmiştir.
Hz. İbrahim'in, kavmini
Allah'ın vahyiyle hidayete davet ederken izlediği bu hikmetli yol, tüm
Müslümanların din ahlakını anlatırken örnek alabilecekleri çok önemli
bir rehberdir. Hz. İbrahim'in kavmine yapmış olduğu bu tebliğ, bir
topluluğu Allah'a iman etmeye davet ederken, önce o topluluğun sahip
olduğu putperest dinin çelişkilerini ve çıkmazlarını ortaya koymanın
son derece hikmetli ve etkili bir yol olduğunu göstermektedir.
Böylelikle inançlarının çürük bir temele dayandığını gören insanların,
hak dinin üstünlüğünü kavramaları, Allah'ın tüm kainatı yoktan
yarattığını, sonsuz güç ve kudret sahibi olduğunu ve tüm varlıkları
sarıp kuşattığını görebilmeleri -Allah'ın dilemesiyle- çok daha kolay
olacaktır.
Hz. İbrahim'e Gelen Elçiler
Allah'ın Hz. İbrahim'e
verdiği en büyük nimetlerinden biri onu melekleri ile desteklemesidir.
Rabbimizin Kuran'da haber verdiğine göre, Hz. İbrahim'e insan
suretinde gelen melek elçiler onun evinde konuk olmuşlardır:
Sana İbrahim'in
ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde:
"Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "Yabancı bir topluluk."
(Zariyat Suresi, 24-25)
Andolsun,
elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O
da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
(Hud Suresi, 69)
Görüldüğü gibi Hz.
İbrahim, gelen konukların farklı kişiler olduklarını hemen anlamıştır.
Buna karşın hiç tanımadığı bu konuklarına karşı çok üstün bir
misafirperverlik örneği göstermiş, hemen çok güzel ikramlarda
bulunmuştur. Hz. İbrahim'in tanımadığı misafirlerine hemen ikramda
bulunması, onun üstün ahlakının bir tecellisidir. İkramın,
misafirlerden bir talep gelmeden yapılması, Müslümanların örnek
almaları gereken ince düşünce özelliklerinden biridir. Hz. İbrahim'in
gösterdiği ince düşünce örneklerinden bir diğeri de, bu ikramı
sezdirmeden hazırlamasıdır:
Hemen (onlara)
sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile geldi.
Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "yemez misiniz?" dedi.
(Zariyat Suresi, 26-27)
Hz. İbrahim konuklarına
aç olup olmadıklarını sormamış, dahası bir yemek hazırlığı yaptığını
dahi onlara fark ettirmemiştir. Çünkü insanın evine gelen bir misafir
yemek yeme ihtiyacı olduğunu söylemekten mahçup olabilir ve izzet-i
nefsinden dolayı bunu dile getiremeyebilir. Hz. İbrahim'in yemeği
sezdirmeden hazırlatması, misafirlere duyulan saygının ve ilginin bir
göstergesidir.
Hz. İbrahim konuklarına
"semiz, kızartılmış bir buzağı" ikram etmiştir. Bu da sunulan yemeğin
son derece lezzetli ve güzel olduğunu göstermektedir. Onlara
olabilecek en leziz, en taze ve en zevk veren yiyeceklerden birini
hazırlamıştır. Hz. İbrahim'in, ikramda bulunurken "yemez misiniz" diye
sorması da, yine Allah'ın tüm insanlara örnek kıldığı bu kutlu
elçisinin üstün ahlakının ve ince düşünceli tavrının çok güzel
örneklerindendir.
Elçilerin Getirdiği Müjdeler
Hz. İbrahim'in konukları, onun kendilerine sunduğu yiyeceklerden yememişlerdir:
Ellerinin ona
uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür
korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik." (Hud
Suresi, 70)
Konuklarına çok sıcak
davrandığı ve onlara ikramda bulunduğu halde, onların ikram edilen
yemekleri yememeleri, Hz. İbrahim'e ortada bir olağanüstülük olduğunu
göstermiştir. İnsan suretinde kendisine gelmiş olan bu melekler,
kuşkusuz çok nezih ve asil bir ahlak sergilemişlerdir. Nitekim Hz.
İbrahim de onların çok kıymetli misafirler olduklarını hemen teşhis
ettiği için kendilerine karşı son derece misafirperver davranmıştır.
Elçiler, buna karşılık kendi kimliklerini açıklamışlar ve sonra da Hz.
İbrahim'i salih bir çocukla müjdelemişlerdir:
Yanına
girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkmaktayız"
demişti. Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin bir çocuk
müjdelemekteyiz." (Hicr Suresi, 52-53)
Elçilerin bu müjdesi
karşısında Hz. İbrahim ve hanımı şaşırmışlardır. Çünkü her ikisinin
yaşı da oldukça ilerlemiştir. Üstelik Hz. İbrahim'in hanımının da
çocuğu olmamaktadır. Elçilerin bu müjdesine karşılık Hz. İbrahim onlara
şu sözlerle karşılık vermiştir:
Dedi ki: "Bana
ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile
müjdelemektesiniz?" Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut
kesenlerden olma." (Hicr Suresi, 54-55)
Karısı
ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz ona İshak'ı, İshak'ın arkasından
da Yakub'u müjdeledik. "Vay bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın
iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu,
şaşırtıcı bir şey!.." (Hud Suresi, 71-72)
Bu, Hz. İbrahim için
büyük bir mucizenin haberiydi. Elçilerin bu haberine çok şaşıran Hz.
İbrahim'in eşi, hayretle kendisinin nasıl doğum yapacağını sorduğunda,
elçiler onun bu sorusuna, "... Öyle. Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." (Zariyat Suresi, 30) diye cevap vermişlerdir. Allah başka bir ayetinde de, Hz. İbrahim ve eşinin bu emre şaşırmamaları gerektiğini bildirmiştir:
Elçiler, Hz. İbrahim'e ayrıca şöyle bir hatırlatmada da bulunmuşlardı:
Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma." (Hicr Suresi, 55)
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. Her-şeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz. (Yasin Suresi, 82-83) |
Allah'tan umut kesmek,
dinden uzak yaşayan insanlara ait bir ruh halidir. Bu insanlar
birtakım beklentileri yerine gelmediğinde ümitsizliğe kapılır ve
isteklerinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğine inanırlar. Bu, onların
Allah'ı gereği gibi takdir edemediklerini gösterir. Hz. İbrahim ise
daima Allah'tan ümitvar olarak güzel ahlak özelliği göstermiştir.
Mümin, Allah'ın gücünün
farkında olarak, herşeyi Allah'tan ister ve ümitvar olur.
Unutulmamalıdır ki, sebepleri ve bunlara bağlı olarak doğan sonuçları
yaratan, dünya üzerindeki kanunları koyan Allah'tır. Allah eğer bir
şeyin olmasını dilerse ona sadece "Ol" der ve o olay hemen
gerçekleşir. Allah katında herşey mümkün olduğu için mümin her
talebinde ümit içindedir. Allah sonsuz kudretini bir Kuran ayetinde şu
şekilde bildirmektedir:
Gökleri ve yeri
(bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar
verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi,
117)
Bu sırrı kavrayan insan, aşılması imkansız gibi görünen engelleri de Allah'ın bir hikmetle yarattığını bilir. Kısırlığı yaratan Allah, istediği anda bunu tersine çevirebilir. Nitekim Hz. İbrahim kıssasında da bu şekilde olmuş, Allah ilerlemiş yaşlarına ve eşi kısır olmasına rağmen ona bilgin bir çocuk vermiştir. Öldüren de, dirilten de, yaşatan da yalnızca Allah'tır.
Ayetlerde Allah mucizevi bir olayı bizlere bildirmiş ve çocuk sahibi olmaları mümkün olmayan Hz. İbrahim ve eşini bir çocuk sahibi kılacağını haber vermiştir. Bu ayette aynı zamanda günümüzde kısırlığın tedavisinde ve tıp biliminde yaşanan gelişmelere de bir işaret bulunuyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bu sırrı kavrayan insan, aşılması imkansız gibi görünen engelleri de Allah'ın bir hikmetle yarattığını bilir. Kısırlığı yaratan Allah, istediği anda bunu tersine çevirebilir. Nitekim Hz. İbrahim kıssasında da bu şekilde olmuş, Allah ilerlemiş yaşlarına ve eşi kısır olmasına rağmen ona bilgin bir çocuk vermiştir. Öldüren de, dirilten de, yaşatan da yalnızca Allah'tır.
Ayetlerde Allah mucizevi bir olayı bizlere bildirmiş ve çocuk sahibi olmaları mümkün olmayan Hz. İbrahim ve eşini bir çocuk sahibi kılacağını haber vermiştir. Bu ayette aynı zamanda günümüzde kısırlığın tedavisinde ve tıp biliminde yaşanan gelişmelere de bir işaret bulunuyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Elçilerin Hz. İbrahim'e Getirdiği Diğer Haberler
Hz. İbrahim'e gelen
elçilerin getirdikleri birinci haber, çocuk müjdesidir. İkinci haber
ise, Hz. İbrahim'le birlikte iman etmiş olan Lut Peygamberin inkarcı
kavminin yakında helak edileceğidir. (Lut Peygamber, Hz. İbrahim'le aynı
dönemde, aynı coğrafyada yaşamıştır ve eşcinsel bir kavmi bu
sapıklıktan vazgeçmeye ve iman etmeye davet etmiştir. Kitabın 2.
bölümünde Hz. Lut'un hayatını inceleyeceğiz.) Elçilerin verdiği bu
haberi Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
(İbrahim) dedi
ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?" "Doğrusu biz,
suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler. "Üzerlerine çamurdan
taşlar yağdırmak için. Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için
işaretlenmiştir." (Zariyat Suresi, 31-34)
Elçiler ile Hz. İbrahim arasındaki konuşma ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:
Bizim
elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki:
"Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun
halkı zalim oldular." Dedi ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki:
"Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi biliriz. Kendi karısı
dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada
kalacak olanlardandır." (Ankebut Suresi, 31-32)
İbrahim'den
korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lut kavmi konusunda Bizimle
çekişip-tartışmalara giriyor(du). Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu,
duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi. "Ey İbrahim, bundan
vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara
geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir." (Hud Suresi, 74-76)
Allah'ın elçilerinin getirdikleri helak haberi, bir başka surede şöyle haber verilir:
Dediler ki: "Gerçekte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğa gönderildik. Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız. Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır." (Hicr Suresi, 58-60)
Dediler ki: "Gerçekte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğa gönderildik. Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız. Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır." (Hicr Suresi, 58-60)
Allah, içinde müminlerin
bulunduğu bir toplumu asla helak etmeyeceğini Kuran'da
bildirmektedir. Bu nedenle Allah gönderdiği haberci meleklerle Hz.
İbrahim'e ve Hz. Lut'a ne yapmaları gerektiğini haber vermektedir.
Böylece Hz. Lut ve Hz. İbrahim o bölgeden ayrılarak hicret
etmişlerdir.
Hz. İbrahim'in Oğulları: Hz. İsmail ve Hz. İshak
Hz. İbrahim'e gelen
elçiler, gerçekte onun daha önceden Allah'a etmiş olduğu duanın
icabetini müjdelemişlerdir. Bu dua, Hz. İbrahim'in Allah'tan salih bir
varis istemesidir:
"Rabbim, bana salihlerden armağan et" (Saffat Suresi, 100)
Hz. İbrahim, Allah'tan,
özellikle kendi soyundan bir evlat değil, salih bir insan
istemektedir. Hz. İbrahim'in Allah'a olan duası, kendisinden sonra dini
ayakta tutacak herhangi bir salih Müslümandır. Hz. İbrahim'in bir
evlat beklentisi içinde olmadığı, elçilere verdiği cevaplardan da
anlaşılmaktadır. Elçiler kendisini "bilgin bir çocukla"
müjdelediklerinde, "Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?" (Hicr Suresi, 54) diye
cevap vermiştir. Ancak Allah Hz. İbrahim'e mümin bir soy yaratmak
istemiş, bu nedenle bir mucize gerçekleştirerek kısır ve yaşlı olan
hanımını çocuk sahibi olmaya elverişli kılmıştır. Ve daha önceki
bölümlerde de belirttiğimiz gibi bu müjdeyi elçileri vasıtasıyla haber
vermiştir:
"Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik." (Saffat Suresi, 101)
Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat. (Yusuf Suresi, 101) |
Hz. İbrahim'de
gördüğümüz bu örnek, onun soyundan gelen Hz. Zekeriya için de
geçerlidir. Allah Kuran'da Hz. Zekeriya'nın duasını ve daha sonradan onu
salih bir çocukla müjdelenmesini şöyle haber verir:
(Bu,) Rabbinin,
kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir. Hani o, Rabbine gizlice
seslendiği zaman; Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim
gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz
olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya
kapıldım, benim karım da bir kısırdır. Artık bana Kendi katından bir
yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı
olsun. Rabbim, onu razı olunan kıl. (Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya,
şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz
bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız. Dedi ki: "Rabbim, karım kısır
iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son
basamağındayım." (Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki:
-Bu Benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni
yaratmıştım." (Meryem Suresi, 2-9)
Hz. İbrahim gibi Hz.
Zekeriya da Allah'tan salih birer varis istemişlerdir. Hiç
unutulmamalıdır ki, eğer bir insana Allah hidayet vermemişse, hiç kimse
onu doğru yola eriştiremez. Nitekim Allah Kuran'da "... Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir." (Kasas Suresi, 56)
şeklinde buyurmaktadır. Rabbimiz bu konuda bizlere Hz. Nuh'un oğlunu
da bir örnek olarak vermiştir. Bu kişi, Hz. Nuh gibi samimiyeti,
sabrı, tevekkülü ve güzel ahlakıyla alemlere örnek kıldığı, kıymetli bir
elçisinin oğludur. Ancak Hz. Nuh'un kendisini çağırdığı hidayet
yoluna uymamış ve inkarcılardan olmuştur. Allah Hz. Nuh'un oğlunu
tufanda diğer inkarcılar ile birlikte helak etmiştir. (Hud Suresi, 43)
Rabbimiz Hz. İbrahim'i
ise salih çocuklarla müjdelemiştir. Kuran'da Allah'ın peygamberlik
makamıyla şereflendirdiği bu mübarek kulların Hz. İsmail ve Hz. İshak
oldukları bildirilmektedir. Onlar da Hz. İbrahim gibi Allah'a olan
bağlılıkları, güzel ahlakları ve teslimiyetleri ile seçkin kılınan kutlu
elçilerdir. Kuran'da Hz. İbrahim'in Hz. İshak ve Hz. İsmail ile
müjdelendikten sonra Rabbimize olan samimi duası ve şükrü şu şekilde
haber verilmektedir:
"Hamd, Allah'a
aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan
etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir." (İbrahim Suresi,
39)
Rabbimiz Kuran'da Hz. İsmail'in; "hayırlı olanlardan olduğu" ve "alemlere üstün kılındığı"nı bildirir. Ayetlerde İsmail Peygamber için "vaadinde doğruydu ve gönderilmiş bir peygamberdi" (Meryem Suresi, 54-55) şeklinde buyurulmaktadır. Allah Kuran'da Hz. İsmail'den razı olduğunu da tüm insanlara bildirmektedir.
Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti. Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyette bulundu.) (Bakara Suresi, 131-132) |
Hz. İshak henüz Hz.
İbrahim hayatta iken, Rabbimiz ona Hz. Yakub'u armağan etmiştir.
Hz.Yakub da Allah'ın peygamberlik makamıyla şereflendirdiği salih bir
mümindir. Allah Kuran'da bu seçkin kulunun üzerindeki nimetini
tamamladığını (Yusuf Suresi, 7) bildirmektedir. Hz.Yakub ayetlerde
Allah'a olan samimi imanı, katıksızca ahiret yurdunu anan ihlas sahibi
bir kul oluşu (SadSuresi, 46) ile övülen mübarek bir insandır. Allah,
Hz. İshak'ın ve Hz. Yakub'un üstün ahlak özelliklerini ayetlerde
şöyle haber verir:
Gerçekten Biz
onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas
sahipleri kıldık.Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve
hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 46-47)
Ona İshak'ı
armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık. Ve
onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara
hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar
Bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 72-73)
Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı da müjdeledik. (Saffat Suresi, 112)
Kuran'da Hz. İbrahim her
işinde Rabbimize yönelmesi, samimi ve içten bir şekilde O'na dua
etmesi ve Allah'a imanda kararlı olması ile övülmektedir. Hz.İbrahim
başına gelen her türlü zorluk ve sıkıntı karşısında gösterdiği
teslimiyetli tavrı tüm iman sahipleri için bir örnektir. Hz. İbrahim'in
çocukları ile ilgili duası da bu samimiyeti açıkça göstermektedir:
"Rabbimiz
gerçekten ben çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini
olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar
diye (öyle yaptım). Böylelikle Sen insanların bir kısmının kalblerini
onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur
ki şükrederler." (İbrahim Suresi, 37)
Allah Hz. İbrahim'in ve soyunun üzerindeki büyük lütfunu Yusuf Suresi'nde şu şekilde bildirir:
Böylece Rabbin,
seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi)
sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini)
tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini
tamamlayacaktır. Elbette Rabbin bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Yusuf Suresi, 6)
Allah diğer ayetlerde Hz. İbrahim'in soyu hakkında şöyle buyurur:
Biz ona İshak'ı
ve Yakub'u armağan ettik ve onun soyunda peygamberliği ve Kitabı
kıldık, ecrini de dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette salih
olanlardandır. (Ankebut Suresi, 27)
Güç ve basiret
sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla.
Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan
ihlas sahipleri kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda
seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 45-47)
Böylelikle,
onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı
ve (oğlu) Yakup'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık.
Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir
doğruluk dili verdik. (Meryem Suresi, 49-50)
Rabbimiz ayetlerde Hz.
İbrahim'in ailesini alemlere üstün kıldığını, kitap ve hikmetle
desteklediğini ve onlara büyük bir mülk nasip ettiğini bildirmektedir:
Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti. (Al-i İmran Suresi, 33)
Yoksa onlar,
Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?
Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük
bir mülk de verdik. (Nisa Suresi, 54)
İman edenler ve
imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve
onlar hidayete ermişlerdir. Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz
delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz
senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Enam Suresi,
82-83)
Sonra gelenler
arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrahim'e selam
olsun. Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o,
Bizim mü'min olan kullarımızdandır. (Saffat Suresi, 108-111)
Allah, Hz. İbrahim'i
güzel, hayırlı ve temiz bir soy ile ödüllendirmiştir. Kavmi itaatsiz,
kibirli ve Allah'ı inkarda direnen bir topluluk iken, Hz. İbrahim'in
kendinden sonra kavmine mirasçı bırakacağı oğulları ise peygamber
olarak seçilmiştir:
Ve ona İshak'ı
ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de
Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı
ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle
ödüllendiririz. (Enam Suresi, 84)
Hz. İsmail ve Hz. İshak,
Hz. İbrahim ile birlikte insanları Allah'a iman etmeye davet
etmişlerdir. Hz. İsmail, babası Hz. İbrahim ile birlikte kutsal
Kabe'yi inşa etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder